Ana içeriğe atla

Kayıtlar

2019 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Punk, Arabesk, batan dünyalar ve uçuşan tozlar

Bir süredir müzik üzerine bir şeyler yazmak için fırsat kolluyordum. Çünkü 2019 yılı, uzun süredir Türkiye'de üretilen müziklerle ilgili genel yargımın (veya belki de önyargımın) olumsuzdan olumluya döndüğü bir yıl oldu. Bu da bende bu heyecanlandıran karşılaşmaları ve düşünceleri paylaşma isteği uyandırıyor. Bu yılın müzik açısından iyi bir yıl oluşu tabii ki çok öznel bir değerledirme, önceki yıllarda müzik üretimlerini yeterince iyi takip edememiş de olabilirim (büyük ihtimalle durum bu). Fakat gözlemleyebildiğim kadarıyla son yıllarda Türkiye'deki alternatif müzik piyasasını egemenliği altına alan Neo-romantik akımın biraz gerilemiş olması ve onlardan açılan boşluk sayesinde görünür olma şansı artan farklı müzikal yaklaşımların 2019'da bolca ürün vermiş olması beni bir hayli mutlu etti. Uzun süredir bu kadar "yerli" müzik dinlediğim bir yıl olmamıştı. Neler dinlediğimi bir noktada ayrıca paylaşmayı istiyorum fakat bu yazı bu yıl yayınlanan albümlerden özellikl...

Vasatlaşmanın sistematiği 2 - Mutabakat ilkesi

Bir önceki yazıda  girizgah yaptığım, sinema üretimine dair daha güncel ve pratik eleştiriler içeren yazılara geçmeden önce, bugünün toplumsal yapısına egemen olduğunu düşündüğüm mekanizmalar ve onların sinema alanına yansımaları hakkındaki düşüncelerimi paylaşmak istiyorum. Bu ve arkasından yazmayı düşündüğüm birkaç yazı, içinde bulunduğumuz dönemin kültür sanat üretimini de etkisi altına alan mekanizmalarını daha çok teorik açıdan ele alma denemesi olacak. Bunlardan ilki ve bu yazının konusu konsensüs (ya da mutabakat) pratiğinin egemenliği. Kanaat birliği diye de ifade edebileceğimiz bu durum aslında herkesin kanıksadığı ve genel olarak eleştiriden muaf tutulan, günümüz toplumuna içkin, hatta demokrasi fikriyle denk görülen mekanizmalardan biri. Konsensüs kelimesi Latince kökenine bakarsak 'birlikte hissetmek' kalıbından geliyor ve aynı duyguda olma, uzlaşma anlamını taşıyor. Ama Türkçe'de 'uzlaşı'dansa 'mutabakat' kelimesi, günlük kullanımdaki anlamıyl...

Vasatlaşmanın sistematiği 1 - Durum tespiti

Oldukça iddialı bir başlık olduğunun ve bunun hakkını vermenin kolay olmayacağının farkındayım ama yine de elimden geleni yapacağım. Bu ve arkasından gelecek olan yazılardan oluşacak bir dizi paylaşım daha geniş biçimlerde tartışılması ve kolektif olarak üzerine kafa yorulması gerektiğini düşündüğüm meselelere dair önermeler ve fikirler ortaya atma girişimi olacak. Temel olarak, yakından ve içeriden bildiğim bir alan olan sinema üretiminin işleyişini esas alacağım ama aslında burada bahsetmek istediğim konuların başka sanatsal ve kültürel üretim alanlarındaki sorunlarla da örtüşen tarafları olduğunu düşünüyorum. Hatta bu meseleleri başka üretim pratiklerinden gelen arkadaşlarla tartışmak bence çok önemli. Umarım böyle bir diyalog da mümkün olur. Uzunca bir süredir ve Türkiye'yi de aşan küresel bir durum olarak kültür ve sanat alanındaki vasatlaşmadan bahsediliyor. Bunda otoriterleşen ve genel olarak sağcılaşan siyasi alanın etkisi yadsınamaz. Fakat burada, görünür yüzeyin ötesi...

Yorumlar ve geri dönüşler üzerine birkaç küçük not

Pazar günü paylaştığım "Hiper-etkileşimlilik çağında sinemanın ve eleştirinin sefaleti" başlıklı yazıya, gelen tepkilere ve bunların bende yarattığı düşüncelere dair birkaç şey söylemek istiyorum. Öncelikle yazının kendilerinde de yazma arzusunu tetiklediğini söyleyen, farklı üretim alanlarından çok sayıda insan oldu. Bu gerçekten çok sevindirici bir sonuç benim açımdan. Umarım bu arzular kısa erimli kalmaz ve benzer yazılar güncel sanat, müzik, akademi, siber aktivizm, medya alanlarında da daha çok paylaşılır hale gelir. En azından, bu isteklerini benimle paylaşan arkadaşlarımı yazmaları konusunda motive etmek önümüzdeki günlerdeki gündemlerimden biri olacak. Diğer taraftan twitter üzerinden gelen, oldukça kafa açıcı ve meselenin farklı boyutlarına değinen sorgulamalar, kişisel deneyim paylaşımları oldu. Bunlardan birkaçına burada değinmek ve o arkadaşlarımın da katkısıyla bir önceki yazıda ortaya atmaya çalıştığım fikirleri bir nebze daha açmak ve mümkün olursa somutlaş...

Hiper-etkileşimlilik çağında sinemanın ve eleştirinin sefaleti

Bir süredir, tarihin (ve sinemanın) bir nevi sonuna geldiğimiz hissiyle cebelleşiyorum. Her ne kadar bu hissin yanıltıcılığının farkında olsam da üzerine düşünmek beni ister istemez içinde yer aldığım bir faaliyet alanının işleyişini, yani sinema üretme modellerimizi ve genel olarak yaratım süreçlerini etkileyen karamsar bir tabloyla yüz yüze getirdi. Benim de parçası olduğum bir sanatsal pratiğin sistem tarafından artık manidar işler üretemeyecek biçimde formatlanmış oluşu sinemaya dair sorgulamaları da peşinden getiriyor. Öncelikle şu tarihin sonu hissimi biraz netleştirmek istiyorum. İçinde bulunduğumuz dönemin işleyişini inanılmaz bir keskinlikle tespit eden İngiliz teorisyen Mark Fisher günümüzün kültürel dünyasını betimlerken yeninin ortadan kalktığı, her şeyin var olanın yavan bir tekrarı olduğu bir kısırlıktan, metaforik ölüm halinden bahsediyor ve soruyor: “Bir kültür yeni olmaksızın nasıl varlığını sürdürebilir? Eğer gençler, sürprizler üretme gücünden artık yoksunsa ne ...

Başlangıç

Merhaba. Blogun başlığı altına da yazdığım gibi bir süredir, aklımda olan ve dağınık halde notladığım düşünceleri belki de toparlamama vesile olacak bir blog açma fikrim vardı. Bugüne kısmetmiş. :) Blog için biraz cool duracak bir isim aradım ama bulamadım. Kendi ismimle idare edeceğiz artık. Tabii ki kaçınılmaz olarak en çok sinema üzerine yazmama vesile olacak bir alan burası, ama onun dışında da, hatta uzun vadede daha çok onun dışında, siyasete, felsefeye, gündelik hayata, ülkeye, hislere ve düşüncelere dair yazabilmek istiyorum. Umarım, blogların başına sıkça gelen durum gibi hızla unutuşa terk etmem. Bu mecradan bir diğer beklentimse yazdıklarım üzerine tartışabileceğimiz bir alan olması. Umarım okuyanlar olursa içlerinden cevap verenler ve de soru soranlar olur. Cevaplardan ziyade soruları olan bir insanım. Ama yine de beklentim cevaplar değil, daha çok, hep soru. Bu daha ve hala başlangıç... :)