Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Radikal Ruh, Esnek Beden - Reform mu devrim mi sorusunun güncel yansımaları

Bugün içinde bulunduğumuz siyasi panoramaya dair bir süredir kafamda dönüp duran, hala biraz ham ama yine de benim için bir oranda netleşmiş bir meseleden bahsetmek istiyorum.   Bugün muhalif (ya da düzen karşıtı) siyasetin topoğrafyası tarihte çok defa olduğu gibi iki kutba doğru çekiliyor. Bir uçta, büyük kopuş anlarının yokluğunda pratiğe geçmesi olanaksız, söylemle sınırlı kalan, her türlü hareket imkanını (çoğunlukla haklı da olsa) düzen içi olmakla eleştiren katı bir radikalizm var. Sözünün haklılığına ve ürettiği kapsamlı eleştirinin tutarlılığına yaslanan ama bununla yetinen bir tür ortodoks politik doğruculuk bu ve baskın olmasa da bir kutup oluşturacak kadar belirgin bir yaklaşım. Diğer uçtaysa kendiliğinden ortaya çıkan ayaklanmaların, akışkan gündemin ve düzen içi itiraz dalgalarının takibinde, esnek bir hareketçilik var. Bu sayısal anlamda net biçimde sola egemen olan, kimlik temelli hareketlerden mevcut koşulları iyileştirmeyle sınırlı bir tür popülist işçiciliğe uzanan k
En son yayınlar

'Keşfin Yılı' üzerine bir diyalog

Keşfin Yılı ya da orijinal dilindeki adıyla El año del descubrimiento 2020'nin en etkileyici filmerinden. [Hatta 2020 yılında yayınlanan filmlerin çok azını izlediğim için kayda değer bulduğum tek filmdi bile diyebilirim.] 3 saat 20 dakikalık, oldukça uzun ama süresinin hakkını fazlasıyla veren bir belgesel. Film İspanya'nın Murcia kentinde ağırlıklı olarak liman, tersane ve maden işlerinde çalışan iki farklı kuşaktan işçilerin kendi aralarındaki sohbetlerini, çalışma ve hayat koşullarına dair sorgulamalarını, tartışmalarını ve nihayetinde, 1992 yılında olan büyük ve önemli bir olaya dair anlattıklarını içeriyor. 1992 Amerika'nın Avrupalılar tarafından keşfinin 500. yılı. Bu keşfe ve uzun bir sömürgeler tarihine kaynaklık eden macerayı finanse eden ise, hepimizin bildiği üzere İspanya Krallığı. Bu tarihsel olayın yıldönümü şerefine İspanya'da farklı etkinlikler düzenlenir, Barcelona Yaz Olimpiyatları'na hazırlanırken Murcia'da beklenmedik bir olay olur. Bir

Bir kuşun kırk iki yıllık bakışı

“İşte böyle savrulurken, bir keresinde küçük bir kuş çıktı Ziya’nın karşısına. Seyrek yapraklı, zayıfça bir dalın üstündeydi bu kuş; etrafında kopan onca gürültüye patırtıya rağmen, hiç kımıldamadan öylece duruyordu. Sessizlikten yontulmuş, yontulduktan sonra da orada unutulmuş tüylü bir heykel gibiydi neredeyse. O kadar ki, başını çevirip ağaçların arasından kendisine doğru yaklaşan ayak seslerine bile baktığı yoktu. Bu yüzden Ziya olduğu yerde kalakaldı onu görünce. Kuşun sükûneti derin bir taşa dönüştü de gelip aniden ayağına takıldı sanki. Takılınca da yürüyemedi artık, topuklarına kadar yükselen otların üstünde durdu ve sesini soluğunu keserek şaşkın gözlerle kuşa doğru baktı. O gün orada gördüğü şey, öteki kuşlara benzemeyen bu birkaç dirhemlik yaratığın sükûnetiydi sadece. Gözleriyle birlikte kalbini kamaştıran ve onu oracıkta durduran şey de buydu. Kuşun çıplak ve nazlı bir dalgınlıktan ibaret olduğunu kırk iki yıl sonra, başka bir canlıya bakarken fark edecekti aslında. Fark e

Nelere gülebiliriz? Kimleri eleştirebiliriz? - Mizahın Etiği, Eleştirinin Sınırları

Pınar Fidan'ın sosyal medyada kitlesel bir saldırıya maruz kaldığı günden beridir bir şeyler yazmak istiyordum ama bir türlü yolunu ve formülünü bulamamıştım. Bir yandan da toplu hezeyanların bitmediği ülkemiz başka vakalar üzerinden konuyu tekrar ve tekrar hatırlatmaktan geri durmadı. Biraz kafamı toplayıp içime dert olan ve birbirine temas eden iki konuya dair kafamdaki soruları ve düşünceleri yazıya dökmeye karar verdim. Bahsettiğim bu iki konuyu mizahın etiği ve eleştirinin sınırları olarak tanımlayabilirim. Öncelikle olay gününe geri dönmek ve kendi açımdan seyrini anlatmak istiyorum. Twitter’da Pınar Fidan’ın şovundan kesilen videoyla karşılaşmam birçok insanın aksine övgü ve destek dolu birkaç paylaşım vesilesiyle oldu. Sosyal medyada da takip ettiğim bazı tanıdıklarım Fidan’ın paylaşılan videosundaki mizahı çok zekice, cesur ve yenilikçi bulmuşlardı. O esnada saldırıya geçmiş gruptan kimseyi takip etmediğim için ilk izlenimim bence sakil ve özentili bir mizah yapan bir k

Vasatlaşmanın sistematiği 3 - Kanaatler toplumu

Bir önceki yazıda  günümüzde kurumlara ve toplumsal işleyişe egemen olan mutabakat ilkesinin sinema ve kültür alanında süregiden vasatlaşma ikliminde nasıl bir rolü olduğuna dair düşüncelerimi paylaşmıştım. Bu yazıda ise, bugünkü toplumsal yapıya dair ikinci bir eleştirel bakış açısının, 'kanaatler toplumu' kavramının yardımıyla açmak istediğim tartışmaları biraz daha genişletmek istiyorum. Ama tabii ki öncelikle bunu biraz daha net tanımlamak iyi olur. Bu yazıya da ilham veren ve bu kavramı teorik incelemesinin merkezine yerleştiren Ulus Baker'in 'kanaatler toplumu'na dair kapsamlı eleştirilerini özetlemek maalesef pek de mümkün değil. Yine de bir önceki yazıda giriş niteliğinde yaptığım tanımlamayı biraz daha somutlaştırmaya çalışayım. Kanaat kendine has ya da hakikatli bir düşünüşün ifadesi değil de hazır olarak edinilmiş bir yargının, basitleştirilmiş ve nüanslardan arındırılmış, basma kalıp bir görüşün ifadesi olarak tanımlanabilir. Latince kökenli 'opinion

Punk, Arabesk, batan dünyalar ve uçuşan tozlar

Bir süredir müzik üzerine bir şeyler yazmak için fırsat kolluyordum. Çünkü 2019 yılı, uzun süredir Türkiye'de üretilen müziklerle ilgili genel yargımın (veya belki de önyargımın) olumsuzdan olumluya döndüğü bir yıl oldu. Bu da bende bu heyecanlandıran karşılaşmaları ve düşünceleri paylaşma isteği uyandırıyor. Bu yılın müzik açısından iyi bir yıl oluşu tabii ki çok öznel bir değerledirme, önceki yıllarda müzik üretimlerini yeterince iyi takip edememiş de olabilirim (büyük ihtimalle durum bu). Fakat gözlemleyebildiğim kadarıyla son yıllarda Türkiye'deki alternatif müzik piyasasını egemenliği altına alan Neo-romantik akımın biraz gerilemiş olması ve onlardan açılan boşluk sayesinde görünür olma şansı artan farklı müzikal yaklaşımların 2019'da bolca ürün vermiş olması beni bir hayli mutlu etti. Uzun süredir bu kadar "yerli" müzik dinlediğim bir yıl olmamıştı. Neler dinlediğimi bir noktada ayrıca paylaşmayı istiyorum fakat bu yazı bu yıl yayınlanan albümlerden özellikl

Vasatlaşmanın sistematiği 2 - Mutabakat ilkesi

Bir önceki yazıda  girizgah yaptığım, sinema üretimine dair daha güncel ve pratik eleştiriler içeren yazılara geçmeden önce, bugünün toplumsal yapısına egemen olduğunu düşündüğüm mekanizmalar ve onların sinema alanına yansımaları hakkındaki düşüncelerimi paylaşmak istiyorum. Bu ve arkasından yazmayı düşündüğüm birkaç yazı, içinde bulunduğumuz dönemin kültür sanat üretimini de etkisi altına alan mekanizmalarını daha çok teorik açıdan ele alma denemesi olacak. Bunlardan ilki ve bu yazının konusu konsensüs (ya da mutabakat) pratiğinin egemenliği. Kanaat birliği diye de ifade edebileceğimiz bu durum aslında herkesin kanıksadığı ve genel olarak eleştiriden muaf tutulan, günümüz toplumuna içkin, hatta demokrasi fikriyle denk görülen mekanizmalardan biri. Konsensüs kelimesi Latince kökenine bakarsak 'birlikte hissetmek' kalıbından geliyor ve aynı duyguda olma, uzlaşma anlamını taşıyor. Ama Türkçe'de 'uzlaşı'dansa 'mutabakat' kelimesi, günlük kullanımdaki anlamıyl