[Bu yazı Eylül 2019'da "Kız Kardeşler" filmi vizyona girdiği dönemde yazılmıştı fakat türlü sebeplerle yayımlamamaya karar vermiştim. Bir sosyal medya paylaşımı sonrası yazının tamamını soranlar olduğu için şimdi buradan paylaşıyorum.] Kız Kardeşler filminin sinema yazınında ve sinefil çevrelerde yarattığı coşku, benim gibi filmi oldukça zayıf ve sorunlu bulan insanlarda belli bir şaşkınlığa yol açtı. Açıkçası mizansenlerdeki, anlatıdaki ve karakterizasyondaki zayıflıkları görmezden gelmenin pek de mümkün olmadığını düşünmüştüm ama yanılmışım. Film gösterildikten sonra konuştuğum çok sayıda insanla üzerinde ortaklaştığım bu yargılara yazılı olarak rastlamamış olmaksa oldukça düşündürücü. Biraz da bu sebeple üzerime vazife görüp bu yazıyı yazmaya karar verdim. Fakat filme dair çözümlemelere bu bahsettiğim sinemasal zaaflarını ikinci sıraya bırakarak başlamak daha doğru olur. Çünkü bence daha önemli olan ve filmle doğrudan bir ilişki kurmamı engelleyen temel bir sorun var: ...
Bugün içinde bulunduğumuz siyasi panoramaya dair bir süredir kafamda dönüp duran, hala biraz ham ama yine de benim için bir oranda netleşmiş bir meseleden bahsetmek istiyorum. Bugün muhalif (ya da düzen karşıtı) siyasetin topoğrafyası tarihte çok defa olduğu gibi iki kutba doğru çekiliyor. Bir uçta, büyük kopuş anlarının yokluğunda pratiğe geçmesi olanaksız, söylemle sınırlı kalan, her türlü hareket imkanını (çoğunlukla haklı da olsa) düzen içi olmakla eleştiren katı bir radikalizm var. Sözünün haklılığına ve ürettiği kapsamlı eleştirinin tutarlılığına yaslanan ama bununla yetinen bir tür ortodoks politik doğruculuk bu ve baskın olmasa da bir kutup oluşturacak kadar belirgin bir yaklaşım. Diğer uçtaysa kendiliğinden ortaya çıkan ayaklanmaların, akışkan gündemin ve düzen içi itiraz dalgalarının takibinde, esnek bir hareketçilik var. Bu sayısal anlamda net biçimde sola egemen olan, kimlik temelli hareketlerden mevcut koşulları iyileştirmeyle sınırlı bir tür popülist işçiciliğe uzan...